Döngüsel ekonomi ve sürdürülebilirlik kavramlarının sosyal yaşamımıza ve iş yaşamımıza etkilerini, son üç aydır yazıyorum. Bu konuyu neden bu kadar önemsedim? Çok haklı sebeplerim var. Küresel salgın sonrası değişen dünyanın dinamikleri savaş nedeni ile bir kez daha kırıldı ve köklü değişimlere uğradı. Bu köklü değişimler, tabi ki yaşamımızı ve yaşamdaki önceliklerimizi ve verdiğimiz kararları da değiştirdi. Sizler için öncelikle mega-trendler diyebileceğim, bu değişimi bir kez daha sıralamak istiyorum.
- Ülke güvenliği: Sanayinde dışa bağımlılık, nükleer savaş tehdidi, mayın krizi ve bölgesel savunma güçleri NATO, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği vb oluşumların geldiği durum hepimizi bir kez daha düşündürdü. Acaba güvende miyiz?
- Enerji güvenliği: Doğalgaz ve petrolde Avrupa’nın ve ülkemizin Rusya, İran ve Ukrayna bağımlılığı hem kurumsal hem de bireysel yaşamlarımızda ciddi sorunları gündeme getirdi. Araçlarımızı pahalılık nedeni ile kullanamaz olduk, toplu taşıma yöneldik ve doğalgazın kesilmesiyle üretim yapamadık.
- Gıda güvenliği: Tahıl, Ayçiçek yağı ve et ithalatı savaş ve zamlar nedeni ile kıtlık boyutuna ulaştı. Artık bireysel olarak da gıdaya erişimde sorunlar yaşamaya başladık.
- Küresel tedarik zinciri dönüşümü: Küresel ticaret krizi, yatırım, insan, fikir, veri ve teknoloji akışlarına engel getirdi. Tıbbi ekipman ve kaynaklara olan ihtiyacın, chip krizi nedeni ile otomotive üretiminin durması, tedarik zincirlerinin değişimi hayatımızın odağına oturdu. Sonrasında, Çin ve uzak doğuya giden müşterilerimiz, yeniden bize döndüler ve ülkemizin ihracatının artmasına sebebiyet verdiler.
- Çevresel baskı.İklim değişikliği (Kirlilik, su kıtlığı ve giderek sıklaşan aşırı hava olayları) ulaşımımızı etkiledi, elektiriklerimiz kesildi. IPPC’nin 2022 raporundan, iklim değişikliğine karşı son derece savunmasız koşullarda bulunan insanların sayısının, yaklaşık 3,3–3,6 milyar civarında olduğunu öğrendik. Yapılan mevzuat değişiklikleri ile Avrupa’ya ihracatımızda; küresel ısınmanın 1,5°C’nin altında tutulmasının zorunlu olduğunu ve bunun için emisyonların %45 oranında azaltması ve 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşılması gerektiğini okuduk. İhracatımız yeniden riske girdi.
- Maliyet : Sanal etkileşim ve uzaktan çalışma modelleri, maliyet ve faydalar dengesini değiştirdi. Evden çalışma ve küresel göçmen kavramları gündemimize girdi. Böylece ofis kiralarından ve çalışanları ofislere taşıma zorunluluğundan vazgeçmeye başladık. Genel gider maliyetlerimizi azaltmaya odaklandık.
- Mali kırılma:Krizin yarattığı ekonomi, büyük şehirleri yaşanması imkânsız hale getirdi. Her gün artan fiyatlar, kuruluşları zam yapmaya zorladı. Zamlar her günün acı haberleri olarak bireysel yaşamlarımızda normalleşmeye başladı. Bugün zam yok mu? Diye sorar olduk.
- Yoksulluğun artması : UNDP nin yayınladığı Düze Çıkışın Ötesi: 2030’a Doğru isimli son rapordan, 2020 yılında 100 milyon insanın daha, aşırı yoksulluğa sürüklendiğini okuduk. Yoksulluğun artması ile çözümsüz insanların hikayelerini daha çok duyar olduk. Daha önce tanık olmadığımız, inanılmaz banka soygunlarına ülkemizde de tanıklık etmeye başladık.
- Sosyal hareketlilik : Şubat 2022 de başlayan Ukrayna savaşında sadece bir ayda 3,5 Milyon Ukrayna’lı, Polonya ve diğer Avrupa ülkelerine göç etti. 2011 de başlayan ve yıllarca süren Suriye savaşından sonra 13 Milyon Suriye’li göç etmek zorunda kaldı ve ülkemize giriş yapan 4 Milyon göçmen ile bazı şehirlerimizin, ilçelerimizin ve mahallelerimizin demografik yapısı değişti. 2003 de başlayan Irak savaşından sonra 2,5 Milyon Irak’lının göç etmesi, bölgemizdeki siyasi ve güvenlik riskini arttırdı. 2001 de başlayan Afganistan savaşından sonra, 2,6 Milyon Afganistan’lı ülkesini terk etti. Daha geçen yıl İran sınırından akın akın göçmenin yürüyerek ülkemize girmesine ve uçağın merdivenlerine sarılarak kaçışına tanık olduk. Bu derin ve büyük sosyal hareketlilik güvenlik riskini de arttırdı.
Bütün bu sıcak gelişmeler, küresel ekonominin kurallarını yıktı ve zihinsel dönüşüm yaşadık. Yeniden düşünme ve mevcut kaynaklarımızı verimli ve etkin kullanma ihtiyacımız arttı ve kendi kendine yeterlilik ve stratejik özerklik konularının ne kadar önemli olduğunu fark ettik. Sadelik, az tüketim ve ayakta kalma ihtiyacımız su yüzüne çıktı. Şiddetlenen sosyal ve ekonomik eşitsizlik sorunları ciddi çözüm bekler oldu. Yaşamlarımıza yeniden düzenleme ihtiyacımız, döngüsel ekonominin kaynakları AZ KULLAN, VERİMLİ ve ETKİN KULLAN ve ATIK ÜRETME prensiplerini zorunlu hale getirdi. Verimlilik ve etkinlik en önemli yaşam önceliğimiz haline dönüştü. Daha önce dikkatimizi çekmeyen çok sayıda israfımız gözümüze batmaya başladı. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz verimlilik ve etkinlik çalışmaları yetersiz kaldı. Bu yetersizliği aşarak, artık yenilikçi bakış açısı ile yeni teknolojiler ve yaklaşımlar ile İNOVASYON yapmak zorunlu oldu. Döngüsel ekonomi, bir moda kavram olmaktan çıktı. Ben de bu sebeple, son zamanlarda VERİMLİLİK ve İNOVASYON kavramlarını, çok düşünür, konuşur ve yazar hale geldim. Bu yazımı sonlandırmadan önce, bir kez daha, döngüsel ekonomi prensipleri içerisinde VERİMLİLİK ve İNOVASYON’un TAM ZAMANIDIR demek istiyorum.
- Azalt, yeniden kullan, geri dönüştür: Maliyet kalemlerimizi oluşturan bütün konuları yeniden masaya yatırarak yenilikçi yöntemler ile birlikte yeniden düşünmeliyiz. Kullandığımız malzemelerden başlayarak, bütün kaynaklarımız için (elektrik, doğalgaz, genel giderlerimiz v.b) derin sorular sormanın tam zamanıdır. Öyle sorular sormalıyız ki; yenilikçi ürün, hizmet, süreç, örgütlenme modeli veya iş modelimiz ile radikal yenilikleri hayata geçirmeli, değişen dünyada önce ayakta kalmayı başarmalı, sonra da sürdürülebilir gelişmeye devam etmeliyiz.
- Hem ekolojik fayda hem de ekonomiklik için ETKİNLİK kavramını öne al: Bu prensipte, İŞİ DOĞRU YAPIYOR MUYUM? Sorusunun cevabı olan kaynak verimliliği yerine, DOĞRU İŞİ YAPIYOR MUYUM? Sorusunun cevabı olan ETKİNLİK kavramını öne almalıyız. Sadece ekonomik kriterler yerine, dünyaya ve ekolojik dengeye verdiğimiz zararı da düşünerek çözüm üretmeliyiz.
- Kısa dönem çözümler yerine uzun vadeli çözümler bul: Artık hem dünya hem de ülkemiz olarak, dönüşü olmayan bir yol içerisindeyiz. Bulacağımız çözümler, geçici değil, kalıcı ve uzun vadeli sürdürülebilir olmalıdır. Sürdürülebilir, uzun soluklu çözümlere odaklanmalıyız.
Yapacak çok işimiz, gidecek çok yolumuz var. Verimlilik, etkinlik ve İNOVASYON fırsatları, çevre ve yaşam için yeni bir dünyanın yolunu açıyor, kulak vermeliyiz. Başarılar diliyorum.
Nisan 22 SUBCONTURKEY Gazetesinde Yayınlanmıştır.